Kurucumuz
İrfan Ormanında Bir Sedir
Nam-ı Diğer
Hacı Mustafa Cebir
Hacı Mustafa Cebir
Yaşamak ve yaşatmak arasında bir yaşamak onunki… Bir Anka Kuşu olmak, kendi külünde kendini yakalamak… Ya da bir nesli kendi küllerinden yeni baştan alev alev tutuşturmak… Yaşamı içinin en ücra köşelerinde saklamak, yaşatmak ümit ve aşkıyla gün yüzüne çıkarmak… Bir derviş derinliğinde üstü başı deniz olarak sabahları selamlamak… Bir “Huneyn”i, bir “Yeniden”i yakalamak… Çocukların masum yüzlerinde parçalanmış yaşanmışlara ayna olmak… Düşlerin en güzeliyle okul koridorlarını arşınlamak… Uzaklara çekilmek belki uzaklardan bakmayı seçmek… Hayata ve yaşamaya dair her ne varsa sadece bir iç geçirmek kadar istemek…
1944 yılında Rize’nin Kalkandere ilçesinde dünyaya gelir kurucumuz Hacı Mustafa Cebir… Yokuşa akan sular hayatına hep yön verir. Yüreğinin çatlama noktasında zemzem sularıyla serinletir kendini. Varla yok arası yaşar bir ara. Sonra bir an gelir yaşamın yakasına yapışmak düşüncesi içinden yükseliverir. Bir bakkal dükkânı gem vurur yokuşa akan sularına. Çocuk yaşında atılır ticaretin dipsiz kuyularına. Ya bir Yusuf olacak ya da bir Yusuf çıkaracaktır bu kuyulardan. Kendini dinleme, kendini ölçme belki de bir kendini geçme çabasıdır, kaçarak aynalardan. Öyle ki bakracını saldığı kuyulardan belli belirsiz de olsa sesler geliverir ve derken 1960’lı yıllara gelinir. Gençlik de yanında gelir ve sürprizleri de beraberinde getirir. Köy meydanındaki çocukluğun fidanı olan küçük bakkal, Rize merkezde albenisi olan bir manifatura dükkânına dönüşür. Derken 1964’te evlilik ve askerlik… Onun için bu yıllar kim olduğunun farkına varmak, arınmanın kapılarını aralamak gibidir. Ve bitmeyeni olan bir yola girmiştir. Artık Rize dar gelir ve 1966 yılında yeni arayışlar için İzmit’e gelir, baba nasihati olduğu üzre “vira bismillah!” deyip müteahhitlik işine girişir. 1972’de Mersin yeni arayışların ve atılımların adresi olarak seçilir. Ancak bu şehir hayallerin ve umutların şehri değildir. Umulmadık acılar getirir. Hacı Mustafa Cebir daha körpe çağında bir ciğerparesini bu şehirde yitirir. Ona göre yitirmek bir gitmenin, bir hicretin işaretidir. 1976 Mayıs’ında İzmit’e geri dönülür. 1993 yılına dek inşaat ve müteahhitlik tek mesleğidir. 1993’te bir okul ziyareti esnasında kulağına hayata ve insanlığa bakışına ayrı bir değer katan bir mesaj üflenir. Yaşamak ve yaşatmak arasında bir yaşamı paylaşmak… Bir neslin kurtarılması ve yoldaki ışıkların yakılması adına eğitim işine bir dava anlayışı içerisinde baş koymak. Bu şuurla toprağa ilk tohum atılır ve “Özel Cebir Kız Koleji” eğitim-öğretime açılır. “Hayırlı işlerin muzır manileri çok olur” fehvasınca nice badireler atlatılır ve derken dallar meyveye durur.
Sadakat-samimiyet ve sabır… Belki küheylanları yorulur insanın ama her maratonun da bir finali olur. 2007’nin baharında İstanbul’da, Aydos Dağı’nın ılgıt ılgıt rüzgârında CEBİR OKULLARI’nın temel taşları konulur.
Düşlerin en güzeliyle okul koridorlarını arşınlamak… İçinin uzaklarına çekilmek sonra uzaklardan bakmayı seçmek… Hayata ve yaşamaya dair her ne varsa bir iç geçirmek kadar istemek…
Yaşatmak için yaşamak…
Bir eğitim gönüllüsü, bir eğitim neferi olmak…